14 Haziran 2011 Salı

Bu Nasıl Sevgidir Böyle?!



Duman'ı hiçbir zaman; ne güzel albüm kapağı yaptılar diye, ne güzel afiş bastırdılar diye, ya da ne de güzel klip çektiler diye sevmedim. Nitekim bu güne kadar bunların hiç biri güzel değildi, zaten umrumda da değildi. Bu adamlar gerçekten iyi müzik yapıyorlardı. Onlara göre gerisi sadece işin gösteriş ve ego kısmıydı. Zaten bu tür oyunları çevirecek zamanları da yoktu, çünkü onlar ruha dokunuyordu...

Bu yazıyı yazıyorum diye şimdi net bir hesaplama yaptım ve yaklaşık 7 yıldır bu adamları dinlediğimi öğrenince kendim de şaşırdım. Ama doğrudur, çünkü ilk konserime annemle beraber gitmiştim. İkinci gidişimde ise kulise de girmiştim. Neyse efendim bütün Duman hikayemi anlatacağım sizlere, en açık ve doğal haliyle. Şimdi net bir hesaplaşma vakti.

-TANIŞMA-

Henüz onüç yaşımdayım ve sene 2005. Tam internet kurdu olduğum dönemler ve Duman'ı keşfettiğim zamanlar.
Bir gün hem çocukluk arkadaşım, hem de üst komşum olan Yelda yine bize oturmaya, daha doğrusu evcilik oynamaya geldi. Geldi ama açık olan televizyondan duyduğu şarkı üzerine zıplayıp durdu bir anda. "Aman Aman" çalıyordu ve Yelda bağırıyordu, "Bu adamları dinlemelisin, muhteşemler! Kaan'ın burnu..." Anladım ki ikimizin girdiği ayrı sokaklar, aslında aynı yerde kesişmişti. Daha sonralar da bu yola bir isim daha katılacaktı ki, o da anaokulu arkadaşım Ezgi Eren olacaktı. Asıl konser maceralarına onla atılacaktık. Böylelikle Duman artık hayatımdaydı.

2006 senesinde Trend Show yolunu tuttuk, konser harikaydı. 2008'in Trend Show'unda ise annem, Ezgi ve ben beraberdik. O konserde hala daha arkadaşlığımızın devam ettiği; Batuhan Kırtay, Murad Bülbül, Şeyma Polat, Çağrı Şimşek'le tanıştım. Ezgi ve annem pogonun ortasında, ben de notaların arasında boğulmuştum. O bodrum katı gibi daracık yerde, eziyet içinde bile olsa Duman'ı dinlemek ifadesi olmayan bir mutluluk yaşatıyordu. O zamanlar Kaan'ın her yaptığı hareket, sesindeki değişimler, yorumu her şeyi, o kadar farklı geliyordu ki, bir saniyesini bile kaçırmamak için gözümü kırpmadığımı bilirim. Derken seneler geçti ve yaşım ilerledikçe müzik ufkum genişledi. Konservatuar yılları ile birlikte gözüm de açıldı.

-İLK KULİS MACERASI-

Aslında bu konser ilk Harbiye Konserim değildi. İlkine yine annem ve Ezgi'yle gitmiştik. Hatta 15 Agustos 2007 tarihlidir ki Erkin Koray ve Mısırlı Ahmet'te Duman'la beraberdi. Bu fotoğraf o konserden.
Gazetelerde ise bu konser şöyle yer almıştı; "Duman Harbiye'de göbek attırdı" ve de "Ustadan destek var". Bu iki usta isimle Duman'ı aynı sahnede izlemek ayrı bir şanstı tabii. Zaten o zamanlarda yaşıma göre konser bulamamam ruhuma epey zorlu anlar yaşatıyordu.

İlk kulis maceram bundan tam bir yıl sonra 15 Ağustos 2008'dir ki, bu konserde de kulise girip arkamda Anıl'ı bir başına Harbiye'nin ortasında bırakmıştım, hala üzülürüm aklıma geldikçe. O Harbiye konseri tamamen yalnızdım.
Aklımda hiç bir şey yoktu, herkesten kendimi soyutlamış sahneye odaklanmıştım. Dikkatimin zerre dağılmaması için bazen gözlerimi kapatıyor, bazen de grubu görebilmek için tekrar açıyordum. Bu sıralar müzik eğitimi de aldığım için her şarkının notasını tek tek duyuyor, bunla yetinmeyip bir de deşifre ediyordum. Sonuç itibariyle diğer hayranlarına göre Duman'ı normal standartlarda dinleyemiyordum. Onları bambaşka duyuyor, bambaşka görüyordum fakat bunun başka olduğunu o sıralar anlamıyordum. Herkesin böyle hissettiğini düşünecek kadar da saftım.

Konser bittikten sonra aklımda hiç olmayan bir eylem gerçekleştirdim. Birden kulise girmek için bekleyen arkadaşları ikiye yarıp güvenliğe ulaştım. O dev gibi adamın karşısında "Beni içeri almalısınız" diyen bir velet ve bunu söylerken de gayet ciddi. Şimdi o cesaretin nerden içime yerleştiğini çok iyi biliyorum. Çünkü içeri girmek, o adamları görmek, dokunmak, konuşmak, onları nasıl sevdiğimi ve dinlediğimi anlatmak, müzikten bahsetmek istiyordum. İçimde ne fırtınalar kopuyordu da hala soğukkanlılığımdan ödün vermiyordum. Bir kaç saniye kararlılıkla dev adamın gözlerine baktım ve nitekim "Geç haydi" dedi. Doğru duyup duymadığıma emin değildim, ama kulise giden merdivenlerden yukarı çıkmaya başlamıştım bile. Ve kapıyı açtım. Gözlerim ilk Kaan'ı seçti, bir kaç kızla konuşuyordu. Aynaların bulunduğu tarafta boş bir sandalye vardı. Kimseye bakmadan gidip oraya oturdum ve bir kaç derin nefes aldım. Saçmalamak istemiyordum, çünkü diğer kızların teenage tripleri hiç hoşuma gitmiyordu ve "Kaaaaööönn" diye bağırmaya ve ilk izlenimimde rezil olmaya hiç niyetim yoktu. Bir süre sonra Kaan orada yalnız başıma oturduğumu ve onu seyrettiğimi farketti. İlk cümlesi "Ne yapıyorsun sen orda"ydı. Ve hiç bitmesini istemeyeceğim muhabbetimiz başlamıştı. En saflık yaptığım yer ise "nerde okuyorsun" sorusuna Maçka Tarafını göstererek "yukarıda" dememdi. Söylemek istediğim aslında İ.T.Ü T.M.D.K. Çalgı Eğitim Bölümü'ydü. Bu kadar uzun bir şeyi asla o anda söyleyemezdim ya o da ayrı. O gece konuşmak istediğim her şeyi grupla konuşmuş, mutlu mesud eve dönmüştüm. Aslında herşey çok olağandı. Olağandışı olan bir tek bendim! Fotoğraflara her ne kadar kötü bir çekim olsa da gözüm gibi baktım!


-ELİ KOLU SALLAYA SALLAYA-


Geldik 11 Ağustos 2009 Harbiye Konseri'ne! Arada festival konserleri ya da Bostancı Konserleri muhakkak olmuşur ama elimdeki belgelere uygun bir zihin yoklama yöntemi işlediğimden onları paylaşamıyorum, üzgünüm. Ve o kadar çok konsere gitmişim ki hepsini ayırt etmek epey güç.



Eli kolu sallaya salla dedim, çünkü kulise aynen öyle girmiştim. O zaman bile kulise girmek hala müthiş, peri tozlu bir şeydi. Bu konsere dair hatırladığım pek çok şey var. İlk koltuğuma oturduğumda dönemin meşhur dizisi Hatırla Sevgili'nin Nejdet'i yani Okan Yalabık'ı gördüm. Onun da sırrını bu yıl çözdüm, meğer bağlar güçlüymüş Duman'la. Bir de artık yengemiz Seçkin Piriler ve Kaan'ın ilişkileri rayına oturmuş, iş ciddileşmişti. Şermin Ekinci'nin (böyle yazmak içimden gelmiyor, Şermin Abla işte ouf!)haremine kabul edilmiş, gözde olmuştum. Sağolsun bundan sonraki konserlerde beni kulis konusunda hiç mağdur etmedi. Batu Mutlugil'in çok susamama bir bardak votka ile geri dönmesi gecenin en centilmen hareketiydi. Batu Luka'yı evire çevire yumurlayıp sevdiğim ilk gecedir ayrıca. Bu konser Duman'ın şu ana kadar Harbiye'de verdiği son konser oldu. Ayrıca Şeyma Polat'ın Kaan, benimse Seçkin modelinde konsere gelmemiz dikkatlerden kaçmamıştı.

Yeni albümün ilk iki şarkısını da yine bu konserde dinlemiştik. Dinlemiştik de hiç bir şey anlamamışrık "Bu Aşk Beni Yorar"dan. Herkes bir parçasını kaydedip orasını deşifre edip, çevirmeye çalışıyordu. Kaan'ın o geceki yorumundan bir şey anlamak cidden güçtü.
Anlamamıza da gerek yoktu aslında. Öyle bir atmosfere bürünmüştü ki o açıkhava, herkes birden kendi acısıyla başbaşa kalmıştı. Bense ikinci bölümün son sözleriyle irkilmiştim; " Sayfalar, o sayfalar kapanmazlar, silinmezler. Her an içimi parçalar, okunmazlar yakışmaz." Ne demekti? Bu adam neyi yazmıştı? Çok iyi anlıyordum. Duman'ın sırrı asla çözülemez ama ben şifresini kırmıştım. Unutulmaz konserlerden biriydi ve double albümün çıkması için epey bekleyeceğimiz, sabır taşı modunda geçecek günler bizi bekliyordu.



"KAAN'A BASKIN Vol-1"

Bir dönem herkesin izini sürdüğü Kaan'ın ev adresini öyle şifrelerle vermişti ki Batuhan Kırtay, onun hesabını hala yaparım. Sahilden "Kuruçeşme'yi geç, lisenin arkası, sağda" diye adres mi verilir arkadaşım! Neyse o bana yetmişti ki hemen Ezgi'yi arayıp günün ortasında yola koyulmuştuk. Ezgi'nin annesine bin bir yalan uydurup, olaya annemi de bulaştırıp bizi idare etmesini söylemiştik. Ve bilmediğimiz yolda, olmayan adresle heyecanla gidiyorduk.
Saatler süren Ulus Parkı'nda oturmacamız artık keyifli halden çıkmış, gayet can sıkıntısına dönüşmüştü. Kaan eve gelmeliydi ve biz parktaki kertenkelelerle oynamaktan vazgeçmeliydik.
İlerleyen saatlerde bakkaldan bir telefon geldi ve Kaan'ın geldiğini söyledi. Evet, bakkalla anlaşmışdık, haber verecekti işte canım :) Bugüne dair fazlasıyla fotoğraf mevcut, fakat tarihe geçen lafımı ettiğim yani "Kaan şu gözlükleri çıkar da yüzün gözün gözüksün" dediğimi yüklüyorum. Ve mutlu son...

"GEÇİYORDUM UĞRADIM"

Ev civarındaydım, bir bakayım dedim. İnandırıcı değil biliyorum ama geçerken uğrayıverdim. Bir bilseniz nelere rast geldim. Fotoğraf çok sade falan ama o günün perde arkası feci magazin dolu. Seçkin, yengemiz olmasaydı anlatırdım ama artık çok geç, sadece fotoğrafı paylaşacağım, üzgünüm. Dayanamadım bak, Seçkin arabasıyla ilgili bir sorun yaşamıştı da, belki de araba yaşadı bilemeyeceğim.


-5 NİSAN BOSTANCI "Ayık Ol" TEMALI KONSER-

Bu konserden hiç bir şey anlamadım desem yeridir. Bir sürü kamera ve röportaj yapmak isteyen insan, bir kalabalık, keşmekeş ayrıca keş. Fazlasıyla karışıktı. En öndeydim, neyse ki bayılıyormuş gibi yapıp sahnenin önüne geçebildim. Ondan sonrası çok keyifliydi, oh ne barikat ne bir şey. İçtik anasınısatayım. Zaten yaş da almış başını, hep beraber "İçerim Ben Bu Akşam" diye diye bu hale geldik işte.
Bu fotoğrafı çeken arkadaş da Candaş Orhan'dır ki o cep votkası asla unutulmayacaktır!


Batu Babanın "Çocuklar nasıl ama, fena değiller değil mi" sorusunun karşısında felç geçirecektim. O anda diyemiyorsun ki "babacım sen ne diyorsun, ben bu çocuklar dediğin adamları her dakika dinliyorum, onların müziği, hatta müziği bırak hissettirdikleri bir acayip. Yani bu grup muhteşem. Bütün herkes ölüyor, kızlar Kaan ve Batuhan için zırıl zırıllar babaaa." Yok diyemedim işte, bunun yerine "Çay gibiler Batu Baba, demlendikçe ayrı bir güzel oluyorlar" dedim. Tabii o, bu cümledeki asıl mesajı da almıştı. İyi ki de böyle demişim diyorum şimdi.



-İ.T.Ü. FEST-

Büyük dayanışma, Manga hezimeti ve tüm kıdemlilerin en önde yakalandığı bir fotoğrafı barındıran konser. Keşke herkes artık birbirine olan kırgınlıkları bir kenara bırakıp, yine şu fotoğraftaki gibi omuz omuza olsa...



-K.A.L. FEST- "12 Haziran 2010"

Gönül rahatlığıyla en güzel geçen lise festivali konserim diyebilirim. Biletlerini bir gün öncesinden aldığım ilk organizasyondu bu. Üstelik İstiklal Kitap Evi'nde epey sıra beklemiştim. Değer miydi? Kocaman bir Evet!
Her zamanki gibi en önde nefesler tutuldu. Rıza Kaan Tangöze sloganları KTF, DK ve EGGG grupları tarafından söylendi. Tabii bu arada hava karardı, sahne spotları yandı ve ilk Cengiz gözüktü sahnede. Kaan yerini aldı, ardından Batuhan. Kaşla göz arasında Ari'nin nasıl yerine geçtiğini anlayamadım. Ve Duman, sahnedeydi. "Sor Bana Pişman Mıyım?" diyerek başladı Kaan. Murad'la pişman olabileceği konusunda hemfikirdik:D
Konseri bol Duman'lı dağalmış bir vaziyette bitirdik. Hem duygularımız şaşmış, hemde pogo mağduru olarak saçılmış halimizle kulis yolunu tuttuk. Murad'la konser boyunca Kaan'ın ikimizi kesmesine kıl kapmıştık. Kesin konser sonrası bir şey olacaktı, bekliyorduk. Ve nitekim kulise girdim, tabii Murad geliş yolunu bulamadı. Sadece ben girdim:D Üzgünüm tüm giremeyenler adına. Kapıdan ilk girişte Batuhan karşıladı beni. Gayet sakin ve naifti. Aynı sakinlikle fotoğrafımızı
çekildik.

Ahh Kaan. Ne olduysa o vakitten sonra oldu. Sessizlik bozuldu. İki kuzenimi gördükten sonra "Ceren'e bak akıllılık etmiş ihaleli gelmiş bu sefer." diyen adamdan gecenin ilerleyen dakikalarında ne beklenir ki? Haydi fotoğraf Kaan deyip, çekiştirdim tabii sonra. Çocuklar zaten ilk defa kulise girmişler deli şoklarla karşılaşmalarına hacet yoktu. Ve...
Kaan'ı bir müddet kendi haline bıraktık. Cengiz ve Ari Abi'deydi sıra.



Sonunda huyum kurusun dayanamadım Kaan'la muhabbete giriştim. Daha sonra uzun uzun Vans'lerime baktı ve "Sen hep topuklu giyerdim şimdi neden bunları giydin? Ama harbi Batuhan güzelliğe bak" dedi. Batuhanla bakıştık, tehlike çanları çaldı! Kaan meğer Harbiye konserindeki pembe ayakkabılarımdan bahsediyormuş, ne güldüm ama. Sonra hazır ikisinide birarada bulmuşken, gelin grup fotoğraf çekilelim dedim. Demez olaydım, Kaan aldı o lafı lastik etti. Dayanamadım kızdım, sonra da "Ne yani benim hakkım yok mu espri yapmaya" oldu durum. Güldük geçtik, genceciktik, fotoğrafı çekildik.
Bir Duman'lı gece de böyle bitti.

-7 Kasım 2010 BOSTANCI KONSERİ-


Tam anlamıyla kıdemli dinleyici olduğumu hissettiğim konserdir. Çünkü ne sahneye yakın olmak, ne de kulise girmek için ekstra bir çabam yoktu.
Sadece müzik için oradaydım. Klasik Bostancı konseri giriş sırasını atlattıktan sonra nihayet içerideydik. Babamın benim de çok sevdiğim arkadaşı Fatoş Abla'da konser öncesi Çağla ve arkadaşını bana emanet etmişti. Emanet demeyelim koskoca genç kız. Gençlik işte kanları kaynıyor tabii, ön sıralara geçmek istiyorlar ama girilecek gibi değil. Zaten benim isteğim şöyle arka tribünlerde sakin bir yer bulup dinlemek. Onları ikna ettikten sonra orta tribüne çıktık. Bir zaman sonra da güvenlik gelip orasının protokol olduğunu söyleyince, biz protokoldeyiz zaten dedim. Dedim ama ne bileğim Seçkin'in iki dakika sonra yanıma oturacağını. Neyse ki tanışıyorduk, yabancılamadı. Sadece annesinin beni, onun küçüklüğüne benzetmesi karşısında yutkunmakta güçlük çektim.
Konser başladığında hepimiz çok mutluyduk, çünkü epey neşeli şarkılarla başlamışlardı. Biz de kalktık Seçkin'le hoplaya zıplaya konseri dinledik. Konser bitiminde gözbebeklerinde kulis yazan iki arkadaş bana bakıp duruyordu. İş başa kalmıştı ki Çağla ve tatlı arkadaşının kulise girmelerine yardımcı olacaktım.



-BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ FESTİVALİ-

Bu konsere dair elimde ne fotoğraf ne de bilet var. Çünkü girişte biletlerimiz tekrar satılmak üzere bizden geri alındı. Bu skandala o sırada itiraz etmeme rağmen, "prosedür böyle" dendi ve geçildi. Israr ettim, arşiv yaptığımı ve biletimi almak istediğimi istediğimi söyleyince karambol bir durum yaratıp konuyu geçiştirdiler. Konsere huzursuz bir ruh haliyle girmek istemiyordum, ama keyfim biraz kaçmıştı.
Onun dışında dinleyici kadromuz harikaydı. Anıl Can Cebeci, Özgün Gül, Begüm Gül Yaman, Tuğberk Kızıltaş, Alp Elmacı, Serhad Kilic hepimiz bir aradaydık. Batuhan Kırtay efendiye gelince, kendisi konserden bir gün önce "Ben geç geleceğim, zaten öyle eskisi gibi önde falan da durmam. Arkalarda buluşuruz." demesine rağmen, arkadaşımın omzuna çıktığım anda en önde onduğunu ve başkasının sırtında tepindiğini farkettim. Eleman bir de durumu kurtarmak için şirin şirin el sallamaz mı önden, alacağın olsun Batuhan o günü unutturmuyorsun bana!
Bu konserin diğer bir konserlerden farkı ise birileri tarafından içeri alınmamamızdı. Sanırım bizim yaşımız büyüdükçe, zaman geçtikçe, kese ağırlaşınca, bazı şeyler değişiyordu.

-EAGLE FEST-


Kartal Stadı'nda düzenlenen bu konsere Batuhan Kırtay'ın iş arkadaşı olmasaydı biraz zor giderdik. Epey votkalı ve eğlenceli bir yolculuk geçirdikten sonra nihayet Eksen Radyo'nun frekansını tutturmuş ve stadın oralara yaklaşmıştık. Stad öyle bir yerdeydi ki bizi öldürseler cesedimiz bulunmazdı. Batuhan'ın getirdiği meşaleyi stada binbir dolap çevirsek de sokamadık, içimizde kaldı vallahi!

Duman'dan önce Anemi grubunu dinledik ki; performansları, şarkıları ve coverları muhteşemdi. Tabii Barış Manço coverı "Dönence" hariç. Son şarkılarında ise herkes ne diyeceğini çok iyi biliyordu, "T.A.K." herkesin isyanını doya doya haykırması sağlıyordu.
Anemi'yi sahneden uğurladıktan sonra, dinleyeceğimiz grup Gripin'di. Konser esnasında arkadaşların Gripin'in şarkılarını enteresan bir biçimde yorumlamam karşısında kafaları bi hayli şişmişti. Özellikle "Beş" şarkısında "sat 3, 4, 5 para 10 para hiç fark etmez!" demekten kendimi alı koyamıyordum. O sırada gecenin değişiği arkadaş "Abla para mı lazım?" dedi ve ağızımın payını alıp gülmekten yerlere serildim. Duman sahneye çıkana kadar da "Ne zaman en öne geçeceğiz" sorusunu belki yüzbin defa sorduğum için tekrardan herkesin affına sığınıyorum.

Ve sıra Duman'daydı! Eski günlerin hatırına tam kadro en öndeydik ve ilk günlerin heyecanıyla grubu bekliyorduk. Sahneye çıktıkları her seferde, aslında hiç bir şey değişmemiş gibi büyülü bir atmosfer oluşuordu. Bir perde kalkıyor ve bunu yalnızca ben ve benim gibiler hissediyorduk. İnsanlar Duman'ı camlardan, balkonlardan dinliyorlardı. Hep diyorum ya bu adamların müziği bir başkaydı!

-BİR ÇOK KONSER, ANILAR ve SÖYLENMEYEN SÖZLER-


-SÖYLENMEYEN SÖZLER-

Duman grubu biz hayranları için neden bu kadar önem arz ediyor? Bazı insanlar bunu merak edip duruyorlar, cevap da alamıyorlar. Bunun net bir cevabını biz de bu güne kadar kimseye söyleme gereği hissetmedik, ama artık sır kapılarını aralamanın vakti geldi bence.
Duman öncelikle bize güzel yollar açtı. Sonra bize bu yolları öğretti ve biz de zamanla onların izinden yürümeyi öğrendik. Teknik açıdan yaptıkları müziği asla ve asla sorgulamadım, sorgulamamda. Sorgulayanlarında yaptığı, bir müzisyen olarak ayıp kabuledilebilir nitelikte bir durum. Bence dinlediğimiz müzikte yapılan numaralara değil de, hissedilen duygulara önem verilmeli. Şüphesiz Duman, kendi müziğiyle bunu her yaşta ve her ruh halindeki binlerce insana yaşatabilen tek grup.

-BİR ÇOK KONSER-

Burada hatırlayamadığım, hatırlasam bile zamanlarda senkron karışıklığı olacak o kadar konser var ki, onlar artık farklı bir boyutta sürmeye, ruhta ve kalpte her zaman yaşamaya devam ediyorlar.


-ANILAR ve BİZ -

Duman biz hayranlarının ruhlarını sadece müzikle beslemekle yetinmedi aslında. Türkiye'nin, hatta dünyanın bir ucunda birbirinden habersiz Duman'ı aynı şekilde severek dinleyen o kadar insanı bir araya getirdi ki, bunların canlı tanıklarından biriyim. Duman grubu sayesinde öyle güzel arkadaşlıklar, muhabbetler, aşklar yaşandı ki kelimelerle ifadesi hiç bir zaman mümkün olmayacak.

Hepimiz Kaan, Batuhan ve Ari sayesinde güzel arkadaşlar olduk birbirimize!

Asiye Ceren Duran- İstanbul






Emre Cebeci- İstanbul



Anıl Can Cebeci/ İstanbul





Vedat Akdağ / Bursa





Azer Duran /Adana


Gözde Akyüz / Antalya




Alican Selanik /İstanbul


Erol Coşkun / İstanbul


Berk Demirdizen / İstanbul






Tugay Durmuş





Serbest Çelebi /İstanbul





Coşkun Güneş


Murad Bülbül




Şeyma Polat / İstanbul



Çağrı Şimşek / İstanbul





Çıray Kaya





Ktf Boran Eren /İstanbul






Mehmet Can Uçar / Adana








Mustafa Yakışan